Biraz balık…Biraz terapi…
Koşuyolu Balık ziyaretleri hak ediyor. Sahibi Ergin Bingöl, Erzurum Hınıs Güzeldere Köyü’nden. Kendi mekânını açmadan önce başka restoranlarda şeflik yapan Bingöl, kervanı yolda düzmüş. “Mahalleyi sevdiğim için apar topar önceden dürümcü olarak var olan bu dükkânı devir aldım. İmkânlarım da geniş değildi o dönem ama bu işe kalkıştım” diyor.
Ergin Usta, mutfakta yardımcıları olsa da, restoranda servis edilen balık çeşitlerini, mezeleri kendi pişiriyor. Önem verdiği noktalardan bir tanesi de müşterileriyle kurduğu bağ: “İnsanlar bugünün İstanbul’unda bir balık lokantasında rahat etmek ve o mekâna güvenmek istiyor. Uygun fiyata yemek, rakıyla keyif yapabilmek ve huzurla vakit geçirebilmek… Biraz da konuşmak ve rahatlamak. Bu yüzden masalarla da ilgilenmeye gayret ediyorum ve akşamın “terapisini” yapıyorum. Ama meyhaneci değilim, balıkçıyım. Görüntülü bir elektronik alet ya da müziği tercih etmiyorum. İnsanlar birbirleriyle konuşsun”.
Koşuyolu Balıkta olta balığının servis edilmesine öncelik veriliyor. Hepimiz farkındayız: Yemekte de bir “moda” arayışı oluyor. Birkaç sene öncesine kadar somon tercih edilen bir balıkken şimdilerde ithal somon yükselen fiyatından dolayı sofralarda yer almıyor. Yüksek yağ oranının bazı müşterileri rahatsız ettiğini söylüyor Ergin Usta. Zaten Türkiye’de çiftlik somonu dışında somon balığını bulmak kolay değil. Küçük balıkları tüketmemizi söyleyen uzmanların, hekimlerin söylemlerinin etkili olduğunu Koşuyolu Balıkta da gözlemliyor ve özellikle sardalyanın istendiğini anlatıyor.
Yazının başında Ergin Usta’nın memleketinden özellikle bahsettim. Görüşmemizde bölgesinin lezzetlerini hayli andık. Yabani elma, yabani armut, alabalık ve mantar çeşitlerinden bahsettik. Yakın bir gelecekte Güzeldere’nin ürünleriyle yeni tabaklar hazırlamayı planlıyor Ergin Usta. Restoranların bir toplumsallığı var, çoğumuz için bir rahatlama ortamı. Kısaca Koşuyolu Balık hem sakin ve insanı yormayan atmosferi hem de Ergin Usta’yla öne çıkıyor.